15 Ocak 2013 Salı

Krakow'da 5 Türk :)(Polonya)

Arkadaş insan yazmadıkça köreliyor.Yazıya başlıcam 5 dakikadır nasıl başlasam diye düşünüyorum :)Hemen uzatmadan bağlıyım:Bu yazımızın konusu Avrupanın en büyük ülkeleri içinde ilk 3 te yerini alan "Polonya".Uzun süredir polonya'ya gitmek istiyordum.Açıkcası tarihi ya da gezilcek yerleri çok meşhur olduğu için değil,zaten gezdikçe anladım ki avrupanın bütün ülkeleri mimari açıdan birbirlerine benziyor;tepede bir kale,bir old town meydanı,bolca kilise,görkemli katedral,ünlü sanatçılardan bir kaç eser ve çoğu ülkede şehri ikiye bölen bir nehir.Sizde gezerseniz bana hak vericeksiniz,işte bunlardan mutevellit çok büyük beklentilerim yoktu,asıl olarak amacım benim gibi polonya'da erasmus yapan arkadaşlarımı görmekti.

Öncelikle Polonya'dan biraz bahsetmek gerekirse uzun yıllar kominist rejim etkisinde kalmış gerçekten büyük bir ülke,nufusunun tamamına yakını katolik.Yabancıyı pek sevmiyorlar,ülke içindeki yabancı nüfusu da bunu bağlı olarak oldukça düşük yani bir Budapeşte gibi her sokakta dönerci göremiyorsunuz.En büyük özelliklerinden birisi çok ucuz olması,avrupa birliği üyesi olmasına rağmen euro kullanmıyorlar kendi paraları ziloti kullanılıyor.Ziloti,Türk parasından daha değersiz olduğu için erasmus yapacak arkadaşların tercih listesinin bir numarasında hep Polonya vardır.Kabaca 1 tl=2 ziloti diyebilirz.Kullandıkları dilde İngilizce değil Lehçedir.

Gelelim gezimize;kızlarla buluşcağım için tarih konusunda ortak görüşe varıp yılbaşı zamanını uygun bulduk.Biletlerimizi bratislavadan katowice'ye giden polonyanın kendi firması polskibus'tan aldık.Asıl gidiceğimiz yer Krakow olmasına rağmen direk buraya otobüs olmadığı için katowice'ye almak zorunda kalmıştık,ordanda trenle krakowa geçicektik.Bu arada bu  seferki yol arkadaşlarım farklı:özge ve memduhla gidiyoruz.Bizim kızlarlada Krakow'da buluşucaz.Yolculuk uzun ve gün kaybetmemek için gece yolculuğunu tercih ettik.Aldık sırt çantalarımızı düştük yollara,gece 12 de bindik otobüsümüze.Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik diye devam ediyomuşum :)şaka şaka,işte bindik otobüse yine koltuk numarası falan hikaye tabi bulduğun yere oturuyosun ama oturcak yer bulamıyosun peki niye?çok saygıdeğer yolcular keyiflerince koltuklara uzanmış resmen 2 koltuğu 1 kişi zaptediyor.Arkalara doğru bulup bir yer oturduk.Oturmaz olaydık ,yol boyunca arkamızdaki amca sümkürmek,hınkırmak,horlamak dahil herşeyi yaptı hatta bir ara kusucak diye korktuk vallahi burda hiçbir mübalağ yok.Böyle çileli geçen 5 saatin sonunda katowice'ye ulaştık.Sabahın köründe hava buz gibi titreye titreye tren istasyonunu da bulup,katowice'den krakowa geçtik.Büşralar sabah tren bulabildikleri için öğleden sonra gelebilceklerdi Krakowa.Biz direk hostelimize gidip sırt çantalarımızdan kurtulduk.

Biraz dinlendikten sonra attık kendimizi dışarı.Hostel görevlisinden aldığımız talimatlara göre ilerleyip old town girişine ulaştık.Burda bana enteresan gelen meydanın girişinde bulunan kaleydi.Diğer ülkelerden farklı olarak kale tepe de değil meydan girişinde bulunuyor.Kalenin bir tarafında meydan diğer tarafında şehri bölen Wisla nehri var.Kale enteresan bir hikaye sahip;


Nehir kenarındaki bir tepenin altında bir mağarada yaşayan ejderha kadınların etiyle besleniyormuş. Şehirdeki bütün kadınları yemiş ejderha. Geriye bir tek kralın kızı kalmış. Kızının yenmesinden korkan kral bütün şövalyelerini toplamış ve ejderhayı öldüren kahramana kızını vaadetmiş. Bu ejderha da o kadar hafife alınacak bir yaratık değilmiş zira bütün cesur şövalyeleri öldürmüş. Zeka; insanoğlunun tek silahı doğada. Bunu bilen bir terzi koyun postuna bürüdüğü kükürtü ejderhaya yedirmeyi başarmış. İçi alev alev yanan ejderha nehrin bütün suyunu içmiş ve artık onu ejdarha yapan yaşam ateşi sönünce ölmüş. İşte bu tepenin üzerine kurulmuş 'Wawel Kalesi'

Wawel Kalesi
Ejderha heykeli
Kalenin içinden geçerek yolu takip edip meydana ulaştık.Meydanda oldukça görgemli iki kuleli bir kilise var(St Mary Church),kısaca hikayesini de anlatayım.(bu gezide çok hikayemiz var:)

İKİZ KULENİN HİKAYESİ
Efsaneye göre bazalikanın ikiz kuleleri iki kardeş tarafından inşa edilmiştir.Yapım aşamasında kardeşler arasında çekememezlik olur ve küçük kardeş abisini öldürür.Daha sonra bu vijdan azabıyla yaşamak istemeyen küçük kardeş abisinin yaptığı kuleye çıkarak kendisini çatıdan atar..Kardeşler için dramatik bir son olmuş.
St Mary Church
Bu meydanın avrupanın en büyük meydanı olduğunu da söylemeyi unutmayayım.Ayrıca meydanda bir de bizim kapalı çarşıya benzeyen bir yer var.Burası trustlik bir mekan olduğu için fiyatlar oldukça yüksek.Krakow'un meşhur ametist taşından yapılan türlü takıları burada bulabilirsiniz,hediye almak için ideal tabi paranız varsa :)


REZİLLİK:)
Burdan sonra kendimle ilgili küçük bir rezilliği de anlatayım.Meydanı falan gezdik,bizim kızlarla da haberleştik kalenin oralarda buluşucaz.Ben o arada bir sıkıştım demeyin gitsin,oraya gidiyoruz buraya gidiyoruz yok bir wc ortalıkta.O an anladım ki insan açlıkla mücadele edebilirde bununla imkansız :)Tam kale sokağının başındayız sevgili memduh dedi ki kale içinde vardı bir yer,İlk önce bi mutlu oldum bir umut ışığı sonra yola bir baktım yokuş,o anki hayal kırıklığımı ne siz sorun ne ben söyliyim.Dedim 'şu şartlar altında tırmanmam imkansız','kızım başka yer yok'dedi,dedim 'valla imkansız' :)Bilimsel açıdan da tespit edildiği gibi beynimizin en çok çalıştığı anlar bu imkansızlık anlarıdır tabi o an beynimden neler geçiyor siz düşünün durum çok vahim :)Sonra kararttım gözümü girdim cafenin birine,doğru kasaya gidip önce 'wc'niz varmı,sonra da kullanabilir miyim' diye sordum :)Kız demez mi sadece müşterilerimiz için,ondan kolay ne vardı.Hemen özgeyle memduhu çağırıp cafeye oturtturdum al sana müşteri :)Sonrada mutlu son :)Bu iş bize 9'ar zilotilik kahvelere patladı ama yapcak bişey yoktu,tabi sonrasında memduh'un diline düştük o ayrı konu:)

Gezinin geri kalanını bölge bölge anlatıyım yoksa dayanamayıp çok ayrıntıya giriyorum gereğinden uzun oluyor yazı.Kendim için değil bana kalsa sabaha kadar yazarım ama bunun birde okuyucu tarafı var :)Ne düşünceli insan oldum ben yaa:)Neyse şımarmıyım hemen,buyrun bakalım ;

AUSCHWITZ (NAZİ TOPLAMA KAMPI)
Krakow'dan gidilebilecek görülmesi gereken yerlerden biride bu kamp.Biz 2.günümüzü buraya ayırdık.Krakowdan trenle 2 saat mesafede bulunuyor.İkinci Dünya Savaşında kurulan en büyük esir kampı olarak biliniyor.Daha çok yahudilerin katedildiği bu kampta 1,5 milyon insan öldürümüş.Gitmeden önce bu kampı anlatan 'Schiderin Listesi' filmini izlediğim için girdiğim andan itibaren sahneler gözümde canlanmaya başladı,burası beni gerçekten çok etkiledi.
Kampın girişinde 'Arbeit Macht Frei' yazısı var,anlamı 'Çalışmak Özgürlük getirir' sanırım işçilere umut vermek için yazılmış ama oraya gelen herkes bunun gerçek olmadığının bilincindeymiş zaten..Kampın etrafı mahkumların kaçışını engellemek için elektirikli tellerle çevrili.İçerdeki Blokların bir kısmı ziyaretçilere açılarak müze olarak sergileniyor.Bu bloklarda gaz odasında yakılan insanların anısına küller,infazları belgeleyen evraklar,oraya gelen insanlara dair eşyalar,tekrar dönerim umuduyla valizlerinin kaybolmasını istemeyen insanların isimlerini yazdıkları valizler,gözlükler,ayakkabılar ve daha bir çok şey var.Onları gördükçe olayın boyutunu daha iyi anlayabiliyorsunuz.



                                   





Buraya getirilen mahkumlar öncelikle çalışabilir-çalışamaz diye 2 ye ayrılıyormuş.Çalışamaz olarak belirlenenler banyo yapmaları için bir odaya götürülüyorlarmış.Ve buna gerçekten inanıp zorluk çıkarmadan odaya girmeleri için hepsine birer tane sabun verilirmiş.Odanın içinde hiç bir zaman su borularına bağlanmayan duş başlıkları varmış.Odaya mahkumlar girdikten sonra Zyklon-B Gazı verilip toplu halde infaz ediliyorlarmış.Sadece bu kampta 20 ton gaz kullanılmış.(5-7 kg gazın 1500 kişi öldürmeye yettiği biliniyor)İşte böyle bir vahşet yaşanmış bu duvarların arkasında..Beni en çok etkileyen bir diğer şeyde yine bloklarda sergilenen kumaş parçaları.Buraya gelen bayanların saçları dibinden kesilerek bu saçlar dikiş ipi olarak kullanılmış.Ayrıca mahkumların altın dişlerinin hepsi sökülmüş,yakılan insan külleride gübre veya bataklıkları doldurmak için kullanılmış.Mahkumlardan kalan  günlük tarzı yazılar var,bir blokta bunlar için ayrılmış.Bu bölümde 1. ağızdan olayı okudukça umudu ve umutuzluğu derinden hissediyorsunuz.




WIELICZKA TUZ MADENİ
Bitmek Bilmeyen Merdiveneler

3. günkü durağımızda merkeze yarım saat mesafedeki dünyanının en eski tuz madenlerinden biri olarak bilinen wieliczka tuz madeni.Maden 1996 yılında içindeki çökme ve düşük tuz fiyatlarından dolayı kapatılmış ama şuan müze olarak hizmet vermekte ve bence oldukça iyi para kazanmakta:)Tek başınıza gezemiyorsunuz farklı dillerde turlar var bu turların birine katılmanız gerekiyor,giriş öğrenci için 12 euro civarı bişeydi.Madene bitmek bilmeyen bir dizi merdivenden sonra giriş yapabiliyorsunuz.İnerken ki en büyük korkumuz 'acaba bu merdivenleri çıkcak mıyız? sorusunun cevabıydı :)Burdan itibaren sizi rehber karşılıyor ve bölümleri gezdirerek bilgiler veriyor.



Maden hatırladığım kadarıyla 8 katlıydı,ziyarete 2 katı açık.Aşağıya doğru indikçe ısınan havayı açık bir şekilde hissedebiliyorsunuz.İşçiler sanki buraya yer altı şehri inşa etmişler.İçinde bir çok oda ve kiliseler bulunuyor.En büyük kilisesi ziyarete açık,en etkileyici yeride burası.Kilisede görkemli ahizeler,çeşitli heykeller,duvara oyulmuş tablolar var.İlginç olanı o kadar mükemmel ve muntazam duran heykellerin ve diğer eserlerin hiçbiri profesyoneller tarafından yapılmamış hepsi orada çalışan işçilere aitmiş.Tur yaklaşık 2 saat sürüyor.Burdan çıkışta oldukça enteresandı.3 katlı kafes şeklinde asansörler var,Grup olarak bunlara bindiriyorlar,resmen korku filmi gibi ışık falan yok,bide max kapasite çalışıyor 1 kişilik bile yer yoktu bizimkinde,etkileyici olanı 30 saniyede falan çıkartıyor o kadar derinlikten.Bir ara Bismilllah sesleri duymadım değil :)Ve son hikayemiz:

1200 küsürlerde ki Polonya kralının kızı bir yerden tuz almış ülkesine geri dönerken neden bizim ülkemizde de tuz madeni yok diyerek düşünceye dalmış. Wieliczka yakınlarından geçerken ilahi bir ses orada tuz madeninin olduğunu söylemiş ve toprağı kazdığında büyük bir tuz damarıyla karşılaşmış. Daha sonra bu madenin içine parmağındaki yüzüğü çıkartıp atmış. Yüzüğünü bulan erkekle evleneceğinin duyurusu yapılmış. Ve bir prenste prensesin yüzüğünü derinlerde bir yerde bir kayaya saplanmış halde bulmuş ve kendisine takdim etmiş. Dizleri üstüne çökmüş prensin elindeki yüzüğü prensese verirken canlandırıldığı bir heykelde madende bulunmaktadır. Daha sonra kralda bu madeni düğün hediyesi olarak kızına vermiştir.The Mutlu end :)

Orda bulunduğumuz süre boyunca Krakow'un farklı lezzetlerin tadınada baktık.En heycanlandığım yer krakow simidini tatma aşamasıydı(simit vazgeçilmezlerimdendir ama avrupada bu kültür gelişmediği için uzun süredir yiyemiştim) ama hayal kırıklığı oldu,bizim simitle uzaktan yakından alakası yok tadının.Ayrıca zapiekanki (mantarlı birşey) ve meşhur birası tyskie'yide denemiş bulunmaktayım :)

Gittiğim en iyi yerler içinde Krakow'un ilk 3'e girdiğini söyleyebilirim..En azından kale ve kiliselerden farklı ve oldukça etkileyici yerleri görme imkamız oldu.Tabi benim için Büşra ve İlknuru görmekde ayrı bir artısıydı bu gezinin.Ve dönerken farkettim ki hediyeler falan derken bütçemi oldukça zorlamışım.Pişman mıyım?Tabiki hayır yine olsa yine alırım:)En kötü ne olabilir ki sadece bir süre açlık sınırında yaşarım,bu konuda da 4 yıllık öğrenci hayatı geçmişime güveniyorum,bu bünye neler atlattı bu da gelir bu da geçer hafısss :)



3 yorum:

  1. Biraz saçma bir yazı. Krakow kalesı Wawel aşağia yukariya 1 kilometre Rynek,ten yani Çarşı Meyadanından. Tuvalet her kafede var ve turistler rahatça kulanabilir. Polonyalılar de yabancilara karşı çok açık ve dostça davranan insanlar. Hiç düşmanlık burda göremedım. Toplum okumuş, aydın, bizdeki gibı cahillık ve yobazlık yok. Ülke gelişmiş, yaşam standartı ve kişi başi milli gelir bizden yüksektır. Selamlar, Aydın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazı zaten şahsi bloğumda olduğu için kendi düşüncelerimi içeriyor.Birincisi kale çarşı meydanında demedim,meydanın girişinde,faklı yanı tepede değil yazdım,ikincisi tuvalet tabiki her cafede var ama sadece müşterilere izin veriyorlar(bizzat yaşamış biri olarak yazıyorum).Türklere karşı tavırlarına gelince orada 5 ay kalmış erasmus yapan arkadaşlarımın yaşadıkları doğrultusunda yazdım,turistlik bölgesindeki satıcılardan değil(onlar tabiki güleryüzlü satış yapıcaklar) yerli halkından bahsediyorum.Sanada Selam olsun..

      Sil
  2. Çok beğendim yazıyı,1 hafta sonra krakow ziyaretim söz konusu ben de gitmeden Schiderin Listesi'ni izlemeyi planlıyordum,hatırlamış oldum.Kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil

Bunlarda Dikkatinizi Çekebilir?? :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...